top of page
Rüzgarın Sesi

“Rüzgarın Sesi” herhangi bir ülkede, herhangi bir zaman dilimi içinde, herhangi bir onurlu insanın düşleri, duyguları, acıları, sevgileri ve yaşamın en vazgeçilmez erdemi saydığı özgürlüğü için, kendine ve başkalarına karşı başkaldırışının sıradan bir öyküsüdür.

Hiç düşündünüz mü? Her şey, Kabil'in Habil'i öldürmesiyle mi başlamıştı? Yoksa yüzyıllardır sürüp giden kıyımlar ve insanın insana olan vahşeti tanrının kaçınılmaz bir yazgısı mıydı?

 

Lir Yayınları  

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 1986 

Sayfa Sayısı: 184 s.

Uzun Bir Yolda Yürümek

Dargın gibiydi sanki nehirin suları

Bu hüzünlü güz sabahında

Yeni bir gün,

Kırlangıçların kanatlarında.

Ve süzülüyor ışıkları güneşin.

Yılgın bulutların arasından Issız kırlara.

 

Lir Yayınları  

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 1989 

Sayfa Sayısı: 105 s.

Sirena

Uğruna öldüğümüz özgürlük ideallerimize ne oldu? Bu değişen dünyayla onlar da mı değişti? Eğer öyleyse; bu inançlarımız için yüzyıllardır çekilen acıların hiçbir anlamı olmadı mı? Sirena acı gerçeklerin, karşı konulmaz değişimlerin ve özgürlük sevincinin öyküsüdür.

 

Lir Yayınları  

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 1990 

Sayfa Sayısı: 220 s.

Bir İmparatorluğun Çöküşü Taif'te Ölüm, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşe geçtiği sancılı, acılı, bir o kadar da iç karartıcı bir dönem… Arapların İngilizlerle işbirliği yaparak Türkleri arkadan vurmaları, Türk askerlerinin vahşice şehit edilmeleri. Abdülhamit’in Osmanlı’nın kudretli, yenilikçi, meşrutiyet kahramanı, döneminin ünlü paşası Mithat Paşa’yı imparatorluktaki kötü gidişin başlıca sorumlusu olarak görmesi ve cezalandırılması için Taif’e sürgüne göndermesi ve İstanbul’a geri dönüşünü engellemek için şifreli bir telgrafla infaz emrinin garnizon komutanına gönderilmesinin ardından acımasızca infazı kitabın sayfalarına öylesine işlenmiş ki, tüylerinizin diken diken olmasına engel olamıyorsunuz.. Edebiyatımızın değerli isimlerinden Mehmet Komşu’nun Osmanlı tarihinin çok önemli bir kesitini Anlattığı, bir solukta okunabilecek muhteşem bir roman…

Osmanlı İmparatorluğunun çöküşe geçtiği sancılı, acılı, bir o kadar da iç karartıcı bir dönem… Arapların İngilizlerle işbirliği yaparak Türkleri arkadan vurmaları, Türk askerlerinin vahşice şehit edilmeleri.
Abdülhamit’in Osmanlı’nın kudretli, yenilikçi, meşrutiyet kahramanı, döneminin ünlü paşası Mithat Paşa’yı imparatorluktaki kötü gidişin başlıca sorumlusu olarak görmesi ve cezalandırılması için Taif’e sürgüne göndermesi ve İstanbul’a geri dönüşünü engellemek için şifreli bir telgrafla infaz emrinin garnizon komutanına gönderilmesinin ardından acımasızca infazı kitabın sayfalarına öylesine işlenmiş ki, tüylerinizin diken diken olmasına engel olamıyorsunuz..
Edebiyatımızın değerli isimlerinden Mehmet Komşu’nun Osmanlı tarihinin çok önemli bir kesitini Anlattığı, bir solukta okunabilecek muhteşem bir roman…

 

Bizim Kitaplar Yayınevi

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 2009 

Sayfa Sayısı: 168 s.

Kalbinin kapılarını sevdiğine sonuna dek açmış ve bir daha hiç kapatmamıştı Liliyan. Tüm olumsuzluklara ve karşıtlıklara meydan okumuş, değer yargılarının çizdiği sınırlara aldırmamıştı. Yaşamı boyunca yaşadığı o büyük aşkın tutsağı olmuş, sonucuna aldırmadan peşinden sürüklenmişti bilerek ve isteyerek. İstanbul’da Türklerle azınlıkların iç içe yaşadığı, Cibali, Balat, Fener semtlerinde geçen, hiç bitmemiş ve hiç bitmeyecek bir aşkın romanı Liliyan…

Kalbinin kapılarını sevdiğine sonuna dek açmış ve bir daha hiç kapatmamıştı Liliyan. Tüm olumsuzluklara ve karşıtlıklara meydan okumuş, değer yargılarının çizdiği sınırlara aldırmamıştı.
Yaşamı boyunca yaşadığı o büyük aşkın tutsağı olmuş, sonucuna aldırmadan peşinden sürüklenmişti bilerek ve isteyerek.
İstanbul’da Türklerle azınlıkların iç içe yaşadığı, Cibali, Balat, Fener semtlerinde geçen, hiç bitmemiş ve hiç bitmeyecek bir aşkın romanı Liliyan…

 

Bizim Kitaplar Yayınevi

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 2009 

Sayfa Sayısı: 120 s.

Bir Ermişin Son Yolculuğu, “Yaptığı işten bir gün olsun şikâyet ettiğini duymamıştı. Aslında hiç bir şeyden şikâyetçi değildi. Durmadan konuşan ve hiç bir şeyden memnun olmayan eşinden bile şikâyetçi değildi. Ama o, babasının sade ve sessiz yaşamı, trenleri, tozlu bozkırın ıssızlığını ve kendisini sevdiğini bilirdi. Çünkü bir tek ona gülümserdi. Sıcak, sevgi dolu ve gizli bir anlaşmanın işaretiydi bu gülümseme.” Herkesin mutlaka kendine ait bir öyküsü vardır. Bu kitapta okuyacağınız öyküler hayatımızın gizli parçalarıdır. Hepimizin hayatında bir ermiş, bir Madam Lea veya bir piyon şovelyesi vardır. Bu öyküleri okurken aslında ruhunuzun derinliklerinde, kendinizden bile sakladığınız hayatınızın gizli sırlarını da okumuş olacaksınız.

“Yaptığı işten bir gün olsun şikâyet ettiğini duymamıştı. Aslında hiç bir şeyden şikâyetçi değildi. Durmadan konuşan ve hiç bir şeyden memnun olmayan eşinden bile şikâyetçi değildi. Ama o, babasının sade ve sessiz yaşamı, trenleri, tozlu bozkırın ıssızlığını ve kendisini sevdiğini bilirdi. Çünkü bir tek ona gülümserdi. Sıcak, sevgi dolu ve gizli bir anlaşmanın işaretiydi bu gülümseme.”
Herkesin mutlaka kendine ait bir öyküsü vardır. Bu kitapta okuyacağınız öyküler hayatımızın gizli parçalarıdır. Hepimizin hayatında bir ermiş, bir Madam Lea veya bir piyon şovelyesi vardır. Bu öyküleri okurken aslında ruhunuzun derinliklerinde, kendinizden bile sakladığınız hayatınızın gizli sırlarını da okumuş olacaksınız.

 

Bizim Kitaplar Yayınevi

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 2010 

Sayfa Sayısı: 252 s.

“Ölü Kelebekler Evi”, darbeler, siyasi, ekonomik krizler, suikastlar işkenceler, sorgusuz sualsiz infazlar ve on binlerce faili meçhul cinayetin işlendiği bir dönemin romanıdır. Bu roman Türk toplumuna uzun yıllardır yaşatılan acıları, haksızlıkları ve bu topluma dayatılan tabuları, unutturulmak istenilen insanlık dışı uygulamaları ve bunlara karşı direnenleri gelecek kuşakların bilmesi için yazılmıştır.. Anlatılanlar, yaşadığımız çağda, farkında olduğumuz veya olmadığımız değişimlerin neden olduğu derin sarsıntılarla dolu hayatların ruhlarımız üzerindeki yıkımları, kötü yönetilen, yağmalanan, soyulan ve parçalanması için her şey yapılan bir ülkenin, yani Türkiye’nin karanlık ve ürkütücü tarihinin bir bölümüdür. Roman, bir cezaevi doktorunun anılarından yola çıkılarak yazılmıştır. Genç bir cezaevi doktorunun, bu karanlık dönemlerde bütün içtenliği ile yazdığı günlüğünde anlatılanlar, gerçekte hepimizin hayatının günlüğüdür.

“Ölü Kelebekler Evi”, darbeler, siyasi, ekonomik krizler, suikastlar işkenceler, sorgusuz sualsiz infazlar ve on binlerce faili meçhul cinayetin işlendiği bir dönemin romanıdır.
Bu roman Türk toplumuna uzun yıllardır yaşatılan acıları, haksızlıkları ve bu topluma dayatılan tabuları, unutturulmak istenilen insanlık dışı uygulamaları ve bunlara karşı direnenleri gelecek kuşakların bilmesi için yazılmıştır.. Anlatılanlar, yaşadığımız çağda, farkında olduğumuz veya olmadığımız değişimlerin neden olduğu derin sarsıntılarla dolu hayatların ruhlarımız üzerindeki yıkımları, kötü yönetilen, yağmalanan, soyulan ve parçalanması için her şey yapılan bir ülkenin, yani Türkiye’nin karanlık ve ürkütücü tarihinin bir bölümüdür.
Roman, bir cezaevi doktorunun anılarından yola çıkılarak yazılmıştır.
Genç bir cezaevi doktorunun, bu karanlık dönemlerde bütün içtenliği ile yazdığı günlüğünde anlatılanlar, gerçekte hepimizin hayatının günlüğüdür. Günlükte yer alan insani zaaflar, karmaşık duygular, umutsuz aşklar ve çaresizlikler bütün insanların gerçekleridir. Genç doktorun günlüğünde, Türkiye’nin en karanlık yıllarında cezaevlerinde yaşanan korkunç olaylara genç bir insanın aşkı ile vicdanı arasındaki çatışmaya, tutkulu bir ilişkinin fırtınasına ve bir kuşağın trajik yaşamına tanık olacaksınız.

 

Bizim Kitaplar Yayınevi

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 2010 

Sayfa Sayısı: 296 s.

Türkiye’de uzun yıllardır bir türlü ortaya çıkarılamayan kontrgerilla, Genelkurmay’da devlet sırlarının saklandığı "Kozmik Oda"nın aranması ile birlikte yakın tarihimizde meydana gelmiş darbeler, suikastlar, katliamlar, tertipler ve gizli operasyonlar yeniden tartışılmaya başlandı. Türkiye ve dünya tarihinin karanlık sayfalarında yer alan bu gizli operasyonların bir kısmı zamanla birlikte açığa çıktı; büyük bir kısmı ise hala gizemini koruyor. Devletlerin özel olarak yapılandırdığı gizli güvenlik teşkilatları tarafından çok karmaşık planlarla gerçekleştirilen bu özel operasyonların bazıları, tarihin akışını veya ülkelerin kaderini değiştirecek kadar önemlidir. “Gizli Operasyonlar Tarihi” kitabı, dünyada ve Türkiye’de gerçekleştirilmiş, yakın tarihte derin izler bırakmış bu önemli operasyonların nasıl hazırlandığını, uygulamasını ve sonuçlarını ayrıntılı bir şekilde incelemektedir.

Türkiye’de uzun yıllardır bir türlü ortaya çıkarılamayan kontrgerilla, Genelkurmay’da devlet sırlarının saklandığı "Kozmik Oda"nın aranması ile birlikte yakın tarihimizde meydana gelmiş darbeler, suikastlar, katliamlar, tertipler ve gizli operasyonlar yeniden tartışılmaya başlandı. Türkiye ve dünya tarihinin karanlık sayfalarında yer alan bu gizli operasyonların bir kısmı zamanla birlikte açığa çıktı; büyük bir kısmı ise hala gizemini koruyor.
Devletlerin özel olarak yapılandırdığı gizli güvenlik teşkilatları tarafından çok karmaşık planlarla gerçekleştirilen bu özel operasyonların bazıları, tarihin akışını veya ülkelerin kaderini değiştirecek kadar önemlidir.
“Gizli Operasyonlar Tarihi” kitabı, dünyada ve Türkiye’de gerçekleştirilmiş, yakın tarihte derin izler bırakmış bu önemli operasyonların nasıl hazırlandığını, uygulamasını ve sonuçlarını ayrıntılı bir şekilde incelemektedir.

 

Bizim Kitaplar Yayınevi

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 2011 

Sayfa Sayısı: 344 s.

“Onlar seslerini kendilerine ve başkalarına duyurmak için hiç kimsenin bilmediği bir ölümle yok olup gittiler. Geride rüzgarın sesi kaldı.” Mehmet Komşu, özgürlük uğruna verilen onurlu ve erdemli savaşımların romanını yazmış. Shakespeare, “kaygılarımızın kışı”nın geldiğini duyurmuştu bize. Komşu,bunu yaşayan bir kuşağı atıflarla tanıtıyor   Rüzgarın Sesi, ilkçağlardan bu yana duymayı bilenlere ulaşan bir ses. İyi de yazılmış… Doğan Hızlan   “Rüzgarın Sesi” Türk toplumunun iliklerine kadar işlemiş olan “absürdizm”e isyan etmek için yazılmış, her şeyi ve özellikle özgürlüğü çok ciddiye alan bir roman… Haluk Şahin   Rüzgar’ın Sesi’nde Mehmet Komşu, gerçekle düş arasında gididp gelen bir anlatımla, zaman ve yer “tasvir”lerindeki başarısı, etkili bir birleşim oluşturuyor. Sennur Sezer   Mehmet Komşu, duyarlı, ustalıklı , kendine özgü üslübuyla, burjuvazinin bireysel bunalım ve sapmalarının uzun uzun tasvir edildiği edebiyat türü ile kendi arasında bir çizgi çiziyor… Sungu Çapan

“Onlar seslerini kendilerine ve başkalarına duyurmak için hiç kimsenin bilmediği bir ölümle yok olup gittiler. Geride rüzgarın sesi kaldı.”
Mehmet Komşu, özgürlük uğruna verilen onurlu ve erdemli savaşımların romanını yazmış. Shakespeare, “kaygılarımızın kışı”nın geldiğini duyurmuştu bize. Komşu,bunu yaşayan bir kuşağı atıflarla tanıtıyor

 

Rüzgarın Sesi, ilkçağlardan bu yana duymayı bilenlere ulaşan bir ses. İyi de yazılmış…
Doğan Hızlan

 

“Rüzgarın Sesi” Türk toplumunun iliklerine kadar işlemiş olan “absürdizm”e isyan etmek için yazılmış, her şeyi ve özellikle özgürlüğü çok ciddiye alan bir roman…
Haluk Şahin

 

Rüzgar’ın Sesi’nde Mehmet Komşu, gerçekle düş arasında gididp gelen bir anlatımla, zaman ve yer “tasvir”lerindeki başarısı, etkili bir birleşim oluşturuyor.
Sennur Sezer

 

Mehmet Komşu, duyarlı, ustalıklı , kendine özgü üslübuyla, burjuvazinin bireysel bunalım ve sapmalarının uzun uzun tasvir edildiği edebiyat türü ile kendi arasında bir çizgi çiziyor…
Sungu Çapan

 

Bizim Kitaplar Yayınevi

Basım Yeri: İstanbul

Basım Tarihi: 2011 

Sayfa Sayısı: 192 s.

bottom of page